Yeni normlara uyum sağlamak, özellikle geleneksel normlara sıkı sıkıya bağlı olan erkekler için zorlu bir süreç olabilir. Ama bu durum kadınlar için de geçerli. Değişime ayak uydurmaya çalışıyoruz ama yerleşik kalıplardan kurtulamıyoruz. Çünkü kültürel geçmişimiz olayları ya trajediye ya da mizaha dönüştürüyor.
Biliyorsunuz hemen her gün kadınlar şiddete maruz kalırken, aşağılanırken 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde milli voleybolcu Eda Erdem’in heykelinin dikilmesi iyi bir haberdi. Türkiye Voleybol Federasyonu Başkanı Mehmet Akif Üstündağ’ın, heykelin açılışında oyuncuya övgüler yağdırması da. Fakat Başkan’ın oyuncuya “Adam gibi adam” ifadelerini iyi niyetle de olsa kullanması, haberin kırılma noktası oldu. Aslında yanlış olduğunu bildiğimiz halde hepimizin diline pelesenk olmuş bu tür sözler karşısında Eda Erdem’in tebessümü, Fenerbahçe Başkanı Ali Koç’un şaşkınlığı yerinde, güzel bir yanıttı. Buna rağmen sosyal medyada bazı kadınlar çeşitli paylaşımlarla Üstündağ’ı hedef aldı. Bir kadının Üstündağ’a “Adam olsaydın bu lafı etmezdin…” eleştirisi ise mizah dergilerine konu olacak türden. Fark var mı? Yok. Belli ki; kadın ya da erkeğin kullandığı dildeki sorunlar olaylara insan odaklı yaklaşamıyor oluşumuzun bir tezahürü olarak karşımıza çıkıyor.
★ ★ ★
Aynı gün, benzer bir olay Atatürk Kültür Merkezi’nde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle gerçekleşen “Süs” sergisinde yaşandı. Sergide yalnızca 13 erkek sanatçının eserlerinin yer alması, bazı kadınları rahatsız etti. Sanatın gücü, çeşitliliğin ve farklı bakış açılarının bir araya gelmesinden doğduğu için belki de. Tarih boyunca değişen süs anlayışı, isyan, özlem, aidiyet ve sevgi gibi sembollerin yer aldığı eserlerin erkek sanatçıların elinden çıkmasını “ironik” bulan “pes” diyen, kadınlar da oldu. Böyle özel bir günde, kadının sadece erkek sanatçıların gözünden aktarılmasını cinsiyet eşitsizliği olarak yorumlayanlara göre de sergi asıl amacına hayli ters düşüyor.
★ ★ ★
Erkek egemen kültürün dilimize yansıması ya da Dünya Kadınlar Günü’nü kendine referans alan bir serginin sadece erkek sanatçıların eserlerine yer vermesi, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini pekiştiren bir adım olarak görülebilir elbette. Ama değişime açıksanız böyle özel bir günde erkeklerin gözünden kadınların ne olduğunu görmek de önemli. Çünkü kadınların sanatta temsil edilme hakkı sadece bir eşitlik meselesi değil, erkek zihniyetinin toplumsal yansımasını anlamamız bakımından da değerli. Hatta kadınlar hak mücadelesi, yaşam mücadelesi verirken serginin adının “Süs” olması, erkek sanatçılar tarafından ele alınması, kadınlar hakkında erkeklerin nasıl düşündüğünü anlamak ve yorumlamak için de bir fırsat sunabilir. Eksik veya yanıltıcı olsa bile.
★ ★ ★
Aslında erkek zihniyetinin en büyük ironisini bundan birkaç yıl önce yaşadık. Hatırlarsanız Eskişehir’de bir kadın derneği açılışında, derneğinin başkanı erkekti ve derneğin üyesi olan kadınlara yöneltilen kadına şiddet sorusunu engellemişti: “Her soruyu kabul etmiyoruz” diyerek… Kadınların yaşadığı şiddetin üzerine konuşmak istemeyen, bu sorunları görmezden gelen bir erkeği kadın derneğinin başına getirmek hangi aklın ürünü bilmiyorum. Ama buna rağmen olumsuz gibi görünen olaylar bile, gelecek nesillerin cinsiyet eşitliği mücadelesinde daha büyük adımlar atacağına dair umut verici bir işaret sayılmalı. Ancak, unutmamalıyız ki bu yolculukta mizahın ve gülümsemenin gücü de büyük. Çünkü bazen en karmaşık sorunlar, basit ve içten bir gülümsemeyle bile çözüme ulaşabilir. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine çözüm üretmek istiyorsak, erkek ve kadın birlikte çaba göstererek zihniyetimiz değişirken, değiştireceğiz.